25 Aralık 2009 Cuma

odamın kapısı kapalı iken müzik dinlemeyi severim ben
yalnızlığımla dans ettiğimi bilmesin insanlar..

nemelazım..

20 Aralık 2009 Pazar

son bir kaç aydır tekrarladığım rutin bir gidişat var. sabah 8 de kalk sonra aman ve of'lar senfonisi eşliğinde, yavaş hareketlerle saati 9 et evden çık aynı yollardan, önce caddeden okula giden yoldan alt geçide sonra geçite girmeden tren yolunun yanından büronun olduğu yere git öğleni bekle akşamı bekle eve gel. farkettim ki pek de bir zevk verdiği yok bana bu işin. kendi zamanımı karalıyorum yine. akşamlara da diziler serpiştirdim-sanki hiç yapmadığım şeymiş gibi- haftaları ayları geçiriyorum böylece. radikal karar vermek bir yana dursun 1 ocak itibariyle bu talihsiz günlerime elveda diyeceğim. ha yeni gelen gün iç sıkıntısı bişeyler yapma isteği ve tam evden çıkıcakken gökyüzüne veyahut dışarı bakıp 'ulan çok da soğuk ne işin var dışarda' larla geçicek muhtemelen ama bu yaratacağım büyük boşluğu faideli bilgilerle doldurmayı düşünüyorum. özellikle rutine bağladığımdan yazma çizme işlerini geri plana itmiştim onlara dönücem sanırım. ayrıyetten üstümdeki ölü toprağını atmam gerekiyor bunun için çaba sarfedicem.gelecek planları arasında bunlar duruyor şimdilik.
haber bültenleri bana 'yıllanmaktan' bahsedecek yine ama.. varsın olsun..
kimin umrunda..
- birde moda seni özledim en yakın zamanda gelip çay bahçesinde buz keserekten bir çayını içicem bunuda not düşiyim buraya-

2 Kasım 2009 Pazartesi

şık görünmeyen bir kızla yarışıyoruz yolda
ayağında tabanı rahatsız bir ayakkabı
o hızlı,
benim bacaklarım ondan fazla ağrıyor
ıslak yollara vitrinlerin ışığı vuruyor
görünür görünmez gölgelerimiz yan yana
kimi zaman ayrı
aynı sokaklara dönüyoruz kendimizi kandırmadan
birbirini takip etmenin rahatsızlığı
geçmişten bir kare getiriyor gözlerimin önüne

bir
tren yolu altı

aynısı değil yaşadığım farklı yönlere kaçmak isteği
ağır basıyor..
sonra karşılaşıyoruz tekrar yolum üstünde
yağmur yağıyor
o kaçmıyor;
ben kaçıyorum.
boğaya doğru çıkan bir otobüs camı
trafik ışıkları önce cama sonra gözlerime yansıyor
hafif buğulu cam
yeşil veya kırmızı

bacaklarım ağrıyor..

6 Ekim 2009 Salı

baktığım yerden dünya dönmüyor
-bir illüzyon-
dönen gözlerim;
dönen, sen değilsin..

4 Ekim 2009 Pazar

peki ben sana ne yaptım ?
yapamadıklarım çığ gibi büyürken gardrobumda
suskunluk demirden miğfer yüzümde
sesimi duymama sebebin..
korkuların beni görünce büyür
büyüdüğü gibi düşlerimizin
zamanım kayboldu
hükümsüzdü
hüküm senin..
sen başka zamanların girdabında yatarken
uykun kaçtığında hatırlarsın belki;
gece karanlık
ne bir ses var
ne de ışık..
bırak gizli kalsın o defter..
zaten ne sana ne de bana
satırlarında yer ayırıyor artık

tek bir hece bile olabilseydik
işte o zaman
satırların için kavga ederdim.

19 Eylül 2009 Cumartesi

oda

ve bir sabah uyandığında kendini buldu '..
odasının kapısı kapalı
ters dönmeleri sancılıydı
açmasınlar diye bekledi kapısını
ne açılmak istiyordu
ne açıkta kalmak

rüyaları ihanet etti kendisine
çocuklar vardı önceden
toplanıp hayalden şatolara saldırırlardı
o çocuklardan da olmadı
suçu neydi? böyle kalmasının.. sebebi ?

açlığını bastırdı
nicedir gördüğü sadece boş duvardı
kapı aralanırdı kimi zaman
boş bir rüzgar
hoş bir serinliğin
kırıntılarından ayrılıp ona uğrardı

sonra uyudu bir gün
rüyasında bembeyaz ormanın tek yeşil insanıydı
koştu beyazın karartılarının dibinden
bir yeşil daha görmek için yeniden
ayağı takıldı
yuvarlandı
gözlerini açtığında..
bir sabah odasındaydı
yeşile boyalı penceresinden kulaklarına gelen
'siz olmasanızda kendime yeterim ben'

21 Ağustos 2009 Cuma

yol.

korkunç bir tufanın
sakin kıyılara vurduğu rüzgardı
yalanlarımız..
kuytulara çekilmiş hecelerimiz
beyaz bulutlara yapışmış
dolanıyor üzerimizde.
inatçı rüzgar dağıttığında
beyazlarını
mavi gökyüzünden;
korkuyorum.
yeniden,
yol bulabilecek miyiz
birbirimize ?

18 Ağustos 2009 Salı

sıradan olmamak adına
sıradanlığa sarılmak
işte içinden çıkılmaz tüm mesele bu..

29 Temmuz 2009 Çarşamba

gidiş

gidişini bekledim ben
dört duvar,
toplamda sekiz ayakkabı
iki balkonlu bir evde.
balkonu adalara bakardı;
hiç adlarını ezberleyemediğim adalar..
bazen vapur geçerdi gözlerimin önünden
sonsuz mavide süzülen balon gibi
kim bilir nerede
hangi zaman ve mekanda
birilerinin elinden kayıp gitmiş
bir balon gibi.
içinde taşıdıkları benim için
korkuluk sınırları kadardı.
keşfetmeye çalışsam düşücektim boşluğa.
gidişini bekledim o yüzden
korkuluklardan bakmak daha kolaydı sana
adımımı atsam düşücektim çünkü
gülümseyen bir martı gibi;
sana, adalarına, vapuruna, maviliğine
ben giderken
sen bakacaktın
gözleminin dar olduğu
akşam güneşi vuran
balkonundan
adlarına

18 Temmuz 2009 Cumartesi

dalga

şimdilik yitik bir oyun var elimizde
en güneyinden doğusuna kıtalarımızın
düşüncesizce yazılmış yazılarımız siliniyor
dalgalar vurdukça yazıların üzerine
bir yelkenli de umutlarımız
sallanıyor bir göğe bir derinlere
canımız yanıyor; neşeleniyoruz izledikçe
buluncaya kadar yeni kıtaları
bizde dalgalanıcaz dalganın köpüklerinde

24 Haziran 2009 Çarşamba

oge

alevden bir top sekiyor
gökyüzünün yüksek kulesinden
biz senle
senle biz
dünün kandırmacalarındayız hala
üstümüzden kaldırabilirsek alevin küllerini;
'ihtiyacın neden
sevilmeye? kendini farkettirmeye ?'

5 Haziran 2009 Cuma

ikincil kişi bakışı

tüm kaleleri işgal edilmiş
zaferimin
fazladan giydiklerim vardı üzerime
sarayımda üşürüm diye
şimdi teker teker atarken yüksek
bakışlarımı üzerimden
yüksekten baktıklarımın yanına
iniyorum
elimde tacım bir başkasına krallığı için
hizmet etmeye istekli
bense karışacağım insanlarımın arasına
hiç bir şey olmamış gibi
anlayışlara sığınarak
kötü olan ben değil
onlarmış gibi

21 Mayıs 2009 Perşembe

kısa

sen uyuyordun
dün gece..

rüyamda
seni gördüm.
nasılsın diye sordum
bana baktın..
ağzını açtın..

elektrikler kesilmiş
ben uyuyordum

4 Mayıs 2009 Pazartesi

sökük

gidilecek yollar çoktan tükendi
seyahatlerimiz gibi
gece ya da gündüz
dolambaçlı yollarda kovalamaca yok artık
üstümden çıkarıp attığım gömlek
yatağın üstünde yatıyor
benim gibi,
senin gibi.
düğmeleri sökülmüş
sökükleriyle bitkin
uykuya dalıyor
tekrar uyanırsa
yeniden yaşamak istercesine herşeyi
gördüğümüz mağzada
birlikte uzandığımız askıda olabilmek için

29 Nisan 2009 Çarşamba

aynadan yansımama bakıyorum
yaşlanmış bitkin
kirli zamanın yansıması
saçlarımda, boğazımda
nedensizce verdiklerim
geri alamadıklarımda
ve artık
iskambil kağıtlarından
piramidim;
piramidim oluyor adıma..
sonsuza dek yaşayacağım mezarımda
yanıma kalan tek bir 'kelime' bile yok

26 Nisan 2009 Pazar

hz

hüzün;
5 yapraklı bir goncadır
o yüzden bulunamaz
insanların arasında
o yüzden bireyseldir her bir yaprağında

12 Nisan 2009 Pazar

itzmeaningless2combinethis2item

bir adventure özlemi söz konusuymuş aslında. son zamanlarda farkettim. ufakken en sevdiğim oyun tarzıydı. gerçi bilimum yerlerde text adventure' a olayın şahı dense de biz anca point sistemine yetiştik. sonrada adventure öldü zaten. ama o zaman içinde alıpta çözemeyip bir kenara fırlattığım oyunları teker teker indirip bitirmeye yemin ettim. esasen boş zamanım bol olduğu için olabildiğince çoğunu bitirmeye çalışıyorum. hem çocukluğumda yarım kalmış işler gibi duruyolar bir köşede faydalı oluyor bu açıdan bakarsak. bir de o zaman ki üç beş ingilizce birikimim hep bu tarz oyunlardan kalmış aslında. malum çoğunlukla neden bahsettiklerini anlamıyordum ama hani okumayı bilmeden karikatürlerin ya da çizgi romanların resimlerine bakıp olayı takip etmek gibi. şimdi daha bir hakimim olaya. ama tamam itiraf etcem yardımsız da bitiremiyorum. sınavlar açıklanana kadar biraz rahat olayım bare sonrası yine çalışmayla geçecek anlaşıldı. zaten tanıdıkların yüzde sekseni msn'de orda burda görünce askerdeyim olm tepkisi veriyor. walkthrough koysalarmış ya hayatada ne güzel olacakmış.
macera tüneli vardı bide dimi. bunların el altında kitap olanı gibi. olsa da okusam. kesmese bi daha okusam.

10 Nisan 2009 Cuma

bütün

kış çabuk geçti
çetinmiydi bilmem
ben yaza hep böyle olsa keşke demiştim
dediklerimi yedim
hep 'öyle' olmak
işte olamayan mesele bu

8 Nisan 2009 Çarşamba

ta(ş)(n)ma telaşı

apartmanın üst katı boşaldı. evet kimse kalmadı haliyle ne üstümüzde ne altımızda ne yanımızda. yazlarıda aynısı olurdu her sene sevine sıkıla gittiğimiz yazlıkta her sene birileri gitti yakınlardan. biz sabit kaldık. sevmiyorum bu sabitliği. ama sanırım sonunda banada işledi içten içe. şindi odadan çıksam yan odaya ordan salona belki; belki mutfak, banyo. gidebilecek çok yer yok. ufaklıktan beri taşınan insanlara ilgi duymuşumdur ben. nasıl bi heycandır o tepesi bodoslama dolu kamyon(et)i boşaltma seansı eve yerleşme bu oda benim şu oda senin tartışmaları. gerçi ben tekilim bu pek olabilecek bieşy değil ama. odayı yerleştirme hayalleri ıvır zıvır. halamlar taşınırken yardıma gitmiştim de ufakken kuzeni izlerken, ordan kalmış belki de içimde. şimdi odamın düzenini bile değiştiresim yok kaldı ki taşınayım. ama gidiyor herkes. yan daire boş üstü boş altı boş sayılır. gidiyor herkes. ama anlıyorum o yeni heycanı tatmak. bi yerden bi yere ya da birinden başka birine 'taşınmak' iyi gelir heralde insana.

22 Mart 2009 Pazar

ne iyi bişey var haberlerde
ne de dizilerde
aslında seçim otobüsleri
sesi yüksek sesle açınca
sıradanlığımıza ayrı bir hava katıyo
hani çevre gürültüsü ve
kirlilik babında
cebimden çıkan paralar
kocaman bayraklar olsun
reklamınızı yapın
büyük düşünüyoruz ya biz
büyük paralar harcamak lazım

13 Mart 2009 Cuma

rnk

gözlerinizden medet ummuyorum
uzaklarda bırakabilirsiniz onları
gözlerinizden de renkli bilyelerim vardı
soğuk, sokakta
bir çocuğa kaptırdım onları

1 Mart 2009 Pazar

r-uya

rüyamdayım
sana biriktirdiğim zarfları yolluyorum
yine sana.. postacıyla
hani şu gündelik gelen
çekmecende biriktirdiklerinden

karda izi kayboluyor
ayak izlerinin
takip edesim var
zarflarımı.. zaaflarımı
ama sana ulaşmadan
iz oluyorum karda
sonra sesin:
'sonu belli'

bahar,
yitirdiklerim
ve ben
bir meyve ağacının dallarında
açan bir çiçeğe ulaşmaya çalışırken
baş üstü düşüyorum
yatağa

o çiçek
senin başucunda
ölü zaaflarımın üstünde
vazoda..

27 Şubat 2009 Cuma

aç..lık..lık..

sekiz bacağından
sekizincisi kayıp
karanlıkta
ağına takılmış ufak bir kanatlı
çırpınıp duruyor
usulca yaklaşıp
uyutman için onu
o karanlık
ve kanatlar
sabah yatağımda bıraktığım.
umudum
bana bıraktığın uykuydu
ama şimdi
sadece ağlar var
bedenime yapışmış
ve sen kara bir dul edasıyla
çiftleşme sonrası
ziyafetini
beni ikincillerinden ırak bırakarak
bende tadıyorsun
acımasızca
narkozun etkisi
sen beynimdeyken biticek.....

18 Şubat 2009 Çarşamba

midesorunları

ellerin böyle boş boş mu kalacaktı
sevgilim
önce uyarmıştım seni
çok hızlı yeme demiştim
bundan sonra
oturucam
ama sen
hazmedemeyeceksin

kounterstrayk!

bu dünyayı biz değil
kelimelerimiz kurtaracak..
her birikimin bi boşalması olur ya
fizik kuralı gibi bişey
çok konuşursan dolar, sonra dolduğu hızla taşar
ama eğer
konuşmazsan
işte o zaman
karşında duramaz
ne şehirler ne
hükümetler
ne kontr-gerillalar..

9 Şubat 2009 Pazartesi

ha..ha..ha.. hapşu

infılakord'a tüm ömrümü feda edicem sanırım
yaşasın alerjik nezle ve ev tozları
polen tozları
vs. vs.

sabatv

flash' da sabahları gerçek kesite denk geliyorum. ama eskisi gibi değil haliyle. yüreğim burkuluyo. sonunda mesela tıkır tıkır seslerle daktiloyla girdi yapılan x.. olaydan sonra kendini eve kapattı.. şeklinde hikaye sonlandırmalarını görmek istiyorum ama maalesef teknolojiye ayak uydurmuşlar. arada çıkan silüetlerde eskisi kadar çarpıcı değil. bide perihan savaş yok. e ne anladım ben öyle gerçek kesitten. yine de sabah vakit programlarına beş basar kendisi. o değilde şu cine 5in vakti zamanında türk filmi tekrar çevrmlerinden birine rastladım. yaşar başrolde. garipsedim bi. snra hatırladım ne kadar büyütmüşlerdi tekrar çekicez diye. çıkan sonuçta tv filmi tadında anca.

sorun

maliyet muhasebesi muhasebe uygulamalarını döver mi ?

en iyisi çilingir çağırmak

kapının anahtarı
yangın merdivenin boşluğunda
ben yokken gelirsen eğer
parmaklıklara sıkı tutun
şayet düşersen boşluklardan aşağıya
yangın çıkabilir binada

4 Şubat 2009 Çarşamba

4:37

sabah 4'te bir kuş ötüyor karanlık caddede
kimi kimsesi yok..
açılmış kapılardan
silik insan suretleri izliyor karanlığı
uykusuzluk gözlerinde.
belki bir ya da iki saat sonra çalacak olan saatin zili
sessizce nöbette karanlık odanın dibinde.
uyanmadan önce ki sarhoşluğuyla
yaşlı bir adam doğruluyor yatağında
sessiz bir müzik sesi geliyor
karanlıkta parlayan iki gözün
oturduğu odadan
güneş bekliyor uyanmak için
ay ise öylesine bitkin ve yorgun
yerini bırakmak için..
saçları dağınık,
kapalı göz kapakları
uysal ve
tatlı bir gülümsemeyle uyuyor
sen
yatağımda yanağım dibinde
ve her bir soluk alıp verişinde
güneş yükseliyor
karanlıkta ki kuşun kafesine.



bir..ki..üçler.. yaşasın dörtler..

3 Şubat 2009 Salı

sayfa kenarı

ortaokul sıralarından beri bi alışkanlığım vardır. ders defterlerimin, kitaplarımın filan orasına burasına şekiller, karikatürümsü bişeyler karalarım. çoğunluğununda şekilleri saçma sapan olur. neyse geçen dersanedeyim. ama önceki seneler gibi değil artık ders filan dinliyorum o derece. dinlemessem ayıp olacak artık zaten. yine de çizimlerimden geri kalmıyorum haliyle. hatta dersler iyi oluyo bi ara hiç bişey çizemiodum yine azar azar bişeyler başladı en azından. neyse ilk gittim sınıfa kimse yok. bi 10 15 dakka sonra bir kız girdi içeri. bende çalışkan bi öğrenci olarak hazırlamışım işte kalemleri defterleri sıraya bekliyorum öyle. kız yanaştı "ben geçen hafta notları alamamıştım sende varsa alı yazabilir miyim ?" dedi
demesiyle ben kıpkırmızı oldum. hayır şimdi defteri vericemde o defteri gören bi insan ne düşünür. sağda solda çizimler var. ki çizimlerin boyutlarını da bilmiyorum. öyle bi özelliğimde var mesela böle hafif sıkıntı vericek bi durum söz konusu olduğunda ya da gizlediğim bişeyi biri keşfettiğinde dönüp "ne vardı ki acaba orda ?" diye bakmam. bende bakmadım haliyle. ama dedim " benim yazım kötü anlayabilecek misin" haliyle bu yöntem tutmadı "benimkinden iyi" dedi kız bende güldüm. sonra aldı yazmaya başladı. bana fenalık geldi çıktım sınıftan biraz dolandım sonra geri geldim. kız yanına oturan çocuğa sende geçen haftaki notlar var mı ya diye soruyor. haliyle anladım durumu ya benim karınca duasını okuyamadı yada çizimlerimden(!) hallice etkilendi. ders başladı defteri geri aldım sonra. ama hala açıp bakmadım ne var diye sayfa kenarlarında.

1 Şubat 2009 Pazar

hey.hat

matmazel
bi şarkı vardı kulağımızda
trojan gibisiniz bilgisayarda
alarm verdi avira
sildim bende yana yana

heyhatt

bunu da yazmış olayım..

üç aydır dokunmamışım gitara dün bunu farkettim. sonra kutay geldi. bi kaç şarkı sordu. biri zaten gelipte bişey çalınca çalmaya çalışınca filan insanında çalası gelio bende o kadar zaman sonra aldım elime. lakin parmak filan kalmamış hakkaten. hatırlarımda o mahur beste çalar ben üstüne arpej atardım. ama öyle böyle değil. arpejim iyiydi cidden. ritmi filan zor oturttum ben asıl. gitar hocam belli bi süreliğine yurtdışına gitmişti. o sıra neyirle çalışıoduk. ben o zaman sölemiştim ya pop gitar çalışalım diye. haliyle bildiklerim etütlerden öteye gitmiyordu. o sıra farkettim arpejim iyiydi baya. ha tembellikten filan üstüne durmadım. halada tembellikten yatıyo öyle. bi ara "ne acaip beste potansiyeli vardır bende" diye o tarz denemelerimde oldu. toplasan bi elin parmaklarını geçmez. aralarında da şöyle doğru düzgün sıyrılan bişeyde yok zaten. topladım onları bi kenarda duruyolar öyle. dün ki bi açılış olurda belki yaparım bişeyler. buraya koycak değilim ama. çok kıymetli olduklarından değilde. genelde pek dinletmedim zaten kimseye. gerçi sınav var nisan azda zaman kaldı neymiş gitar filan..

29 Ocak 2009 Perşembe

grip

hastalanmayınca farkına varılmıyor sağlıklı günlerin
hayatın kısa özeti gibi. hastalığı seviyorum bi yerde, evet.

25 Ocak 2009 Pazar

kaset

armutlu yolları sıkıcı geçmezdi önceden pek, misal çeşitli ortak müzikal zevklerimiz vardı aile bireyleriyle. işte daha içine fantezi denen garip birleşim karışmamış pop dinliyorduk yol boyunca. çok da eğlenceli geçiyordu. zaten uzakta sayılmazdı beraber şarkı filan söylüyorduk. sonra nolduysa oldu birden müzikal zevkleri ilgi alanları filan değişti. ben kulağıma volkmen takıp kaset değiştirir oldum. sonra yerini cd çalar filan aldı. ama artık yolculuklar o kadar hoş gelmiyodu. armutlu zaten pek içaçıcı olmamıştır benim için ufaklığımdan beri. sonuçta ordaki yakın arkadaşların 2-3ü de burası ne be edalarıyla basıp gidince bi başıma kaldım tam olarak. o yaşlar itibariyle ben evde kalcam siz gidin durumu söz konusu olmadığı için(ki ben denizi çok severdim bide) 1 hafta bir buçuk hafta sıkıntıdan patlama seviyesinde dolanıyordum etrafta. sonra gitmemeyede başladım olabildiğince az kalma zamanları filan. ama o gidiş dönüş yolunda bizimkilerle aynı şarkıları söylemeyi özledğimi farkettim bugün. ha şimdiki müziklerle bunu nasıl sağlarız bilmiyorum. 90lardan pek bişeyde kalmadı. ola ki olursa tekrar yol dolaylarından oraya gitmek yanıma alıcam bi sürü kasetlerimi. yine diycem bak bunu dinliyin hoşunuza gitcek iki beraber şarkı söledikten sonra. sonra takıcaklar teyp'e kaseti. ardından distortion filan gircek sesi kısıcaklar, beni kırmamak için yol boyunca maiden helloween filan dinliycez.
o diilde ben napmışım sahi iki saat boyunca dinletilir mi onlar ya?!

18 Ocak 2009 Pazar

obahçede4yapraklıyoncayoktuvalla

bi gün var;
...

bizim burda bi adam vardı sırtında sepetiyle dolanırdı. korkuturlardı bizi onla işte."velev ki bak sepetli adam gelir sizi çalar götürür yalnız dolaşmayın çok uzaklaşmayın bahçeden" diye. bizde yutardık bunu kuzenle. adam yaşlıydı baya ama topu topu kaç kez gördüm sorsanız 2-3 kez filandır. deli diyolardı ama kimsenin deli dediklerinden akıllı olmadığını ben çok sonra öğrendim. bahçemiz vardı bizim. yan evin oğluyla arada girer bilimum otu yerdik. ki inek olmadık. o benden fazla yiyodu ama. sonra nolmuştur hiç bi fikrim yok. ben tam tersi tembel oldum. belki ona yaramıştır o bizim bahçeden aşırma seansları. babanemlerle altlı üstlü oturuyoduk. daha devlet hastanesi filanda yoktu. amma velakin hiçhatırlamıorum onunyerinde ne vardı. 2 katlı bahçeli bi ev. şimdi oturduğumuz yer ise sade zeytinlikti . bi iki kez apartmanı ziyarete gelmiştik ondan bölük pörçük müteahhit(!)in bizi dolaştırması filan kalmış aklımda. duvarlar bembeyazdı yeni boyanmış fıstık gibi bina. şimdi sapsarı içi filan.
ben o iki katlı evdeyken etrafta ya hiç kız yoktu yada oynamıyoduk onlarla hatırladıklarımda silinip gitmiş heralde. top filan koşturduysakta bilmiorum. apartman hayatına geçince hepsi mahvoldu zaten. sahil vardı sonra dedem elimden tutar götürürdü aklımda en çok kalansa sıra sıra dizilmiş balonlar ve onları vurmaya çalışan büyük abilerdi. şu ünlü dinazorlu park sonradan yapıldı(y.n: bak bundanda hiç emin değilim) ama orda da adam gibi oynamadım. çekingen bi çocuktum kaynaşmakta zorluk çekiyodum zaten. evimizin içinde bi perde vardı. böle bordo renkli. kocaman. belki de ufaktır ama o boyutumla bana dev bi perde gibi geliyodu. sonraları başıma iş açıcak kafama takıp büyütme sendromlarıma da sebebiyet vermiştir. ben o perdeden acaip tırsıodum. kafamda arkasında birinin yaşadığı fikrini oturtmuşum boyuna kabus görüodum. perde gülüo filan. çocuk kafası işte. sonunda bigün görülen rüyayı kontrol etme mantalitesini keşfettiğim zamanlarda çekip açtıp perdeyi gülen kişiyide gördüm. sonraları çoğu kabusumda da figüran rolde olacaktı.
o zamanın yılbaşıları çok güzeldi. hani böyle amerikan filmlerindeki kocaman evlerde kutlanan yılbaşları vardır ya(öle bişey mi var lan?) aynı o havayı seziyodum. eniştem noel baba kılığına filan grmişti. ama hatırlaarımı toplasanız burdan bi iki kare ancak eder. o 2 katlı ev ve bir kaç yazlık hatırası dışında hem yazlıkta hem o evde yaşanan çoğu şeyi silmişim ben. nedenini de bilmiyorum. bahçesi olan bi evde büyümek güzeldi. ama her güzel şey gibi şehirleşmeye yenildi.
apartmanın ilk zamanları hakkında en ufak bi fikrim yok. ne taşınmaya dair bi anı ne komşularla tanışma filan. sanki birden hepsi varolmuş gibi. o 2 katlı evden sonra apartmanda(babanemlerin olduğu zamanlar dışında) belli bi komşuya gidip gelme görmüş değilim. zaten nüfus bakımından da pek hayırsızdı bizim apartman. iki arkadaşım vardı zaten. en çok zamanı onlarla geçiriyodum. o zamanda ortanın ortası bi siyaset güttüğümden bilimum kıskandırma ben haklıyım sne haklısın kimin evine gidelim sen söle gibi olaylarda arada kalan insan olma şahsıma düşmüş ulvi bi görevdi. sonra biri taşındı. biriyle de dandik iki disket oyunu yüzünden kavga ettik. ya da belki bizden habersiz bişeyler olmuştur da o öyle yönlenmiştir.
bizim bi arabamız vardı anadol. kuzenlerle tepeleme dolarık arkasına çok eğlenceli olurdu. arkada ki arabaları seyrederdik. bi de nerden estiyse yapıştırımş bizimkiler arabanın tepesinde bi sticker dünyaya dolanmış 'safinaz' kılıklı bi kadın üstünde de boşverli bi türkünün sözleri. bende boşverdim onları okuya okuya. yada kendimi kandırdım.
bugünden baksam o zamana o iki katlı evin yerinde kat kat bi bina var yine. üstte babanemler oturuyo ama hala. ne hikmetse bizim evin yanında ki ev uzun zaman dayandı. tabi bahçeden aşırdığımız ilk hırsızlık(ki ciddi ciddi çaktırmadan girioduk bahçeye nedense sanki bizi görseler kovalıycaklar gibi) deneymini yaşadığım arkadaşım çoktan gitmişti. bizim zeytinlikler beton doldu. sırayla her tarafa siteler yaptılar. dedemle ben ilkokul 1-2deyken ders çalışmaya giderdik e-5 i izleyen tepeye. karşı tarafta çingene çadırları olurdu hep hatırlıyorum. ayrım anayoldan başlar ya zaten. o tepenin de artık tepeliği kalmadı site site site başkada bişey yok.
o sepetli amcayı keşke görebilsem bi daha. kimi kimsesi de yokmuş çok sonraları sormuştum kimdi neydi diye.
gelip kaçırsa gerçekten keşke. beni boğulmaktan kurtaran eniştem hayatta olsa. ilkokulda çıkıp gittimiz avcılar yerinde dursa. ben gözde beni oyuna çağardığında yine başımı eğip utangaç rolüme bürünsem. o da haliyle anlamayıp ne salak çocuksun sen diyip çekip gitse. dedem eskisi gibi olabilse yine dimdik tepeye benden hızlı çıkabilse ki bi tepemiz olsa çimlerden uzansak. yeni alınmış bi oyunu görmeye gelse arkadaşlarım kimsede yokmuş diye şaşırabilseler yine. sinemada efekt gördüğü zaman ağızları bi karış insanlar var olsa...
benim hiç keşkem olmadı diyenler keşke diyebilse..
ne biliyim işte..


valla bencede ben hiç bişey hatıralmıyomuşum adam gibi okuyunca farkettim

16 Ocak 2009 Cuma

concerto

o diil de;
helloween' a gidemedim lan ben. senelerce odada kendini parçala bi duvardan bi duvara vur filan
sonra adamlar gelsin sen gitme. e dark tranquillity'de de aynı bok yine gideme. tek başıma napcam filan diye. böyle böyle baya konser oldu. sonra hiç alakam olmayan insanların konserlerinde buldum kendimi hep. hayatımda dinlememişim olsun millet var filan. gittim korn dinledim mesela hani insan severde dinler yok alakası bende o kalabalıktan kaçtım arka limanlara sığındım. gel gör ki bizim bütün arkadaş grubu konser sonrası darmadağan oldu. aynı şey festivallerde de vukuu buldu nitekim. benim sevdiğim grupların geneli eş dost arasında tutulmadığı için "lan gelsene şu var gidip izliyelim" diye sorduğum herkes yok ya bıdı bıdı var biz ona gitcez napcan sen şu da gel eğleniriz onlar sıkıcı.. açıklamalarıyla kendi istediğim gruplardan uzaklaştırıldım. ya da milleti ikna etcem diye uğraşırken sıkılıp izlemeye gitmeye üşendim filan. lakin sevgili okurlar şu dünyada çok isteyerek gidip izlediğim konser sayısı 4'ü geçmez. onlarda şans eseri yanımdakilerin grupla alakası olmadığı durumlardı. hani olay ters işlemişti de öyle gittik. ya da işte tek başıma gittim.
şu da var ki tek başına gitsene lan sende diyebilirsiniz. lakin bu durumda da konser sırasında olan eğlence kısmı-ki ben konserlerde yanımda biri olsada tekmişim gibi davranıyorum- bittikten sonra ki tenhalığı karşılamıyo. mesela bi alanı terk ediyoruz. çoğunluk arkadaşına dönüp anlatıo of ne biçimdi filan. e sende bunu konuşcak yada konuşanı dinlicek biri yok. bide o saate tek başına dönüş yolu filan. günün bitimi iğrenç olduktan sonra napıyım ben öle işi dimi.
bende sonunda olayı geyiğe vurmaya karar verdim. sanki grubu izleyince çok bişey oluyo. otur evinde dinle işte yutüp filanda var nasıl olsa. zaten konsere gelse bi grup çoğunluk yok mok dicek burun kıvırcak bende vazgeçtim o işten. ha iron maiden gelsin sevinçten bizim evi bile yakabilirim o ayrı.
kimse gelmesin ben giderim lan.

14 Ocak 2009 Çarşamba

mecbur kalınca

5te yatmaya son kampanyası başlatıyorum
kendi namıma
yapmıycam artık böyle.
öğlenleri uyanmayı sevmem ben bide. günün en güzel saati güneşin doğduğu saatidir. yoksa tepeye gelmişte batmaya yüz tutmuş güneşi napiyim ben. buna sebep olanda portatif cihaz elimdeki. önceden kambur çıkara çıkara oturuodum, yoruodu filan gözlerim mayışıyodu hadi diodum yatıyım en iyisi şimdi öle bişey kalmayınca sabahlar oldum hepten. bide ağzıma takıldı 'inanıyorum sana' 'mecbur kalınca'da ordan zaten
sarı bir odanın içindeyim
dört duvarı bedduanla kaplı
çıkışı olmayan 4 yol var önümde
2si yarı açık acı evi
arasıra teneffüs iznim var sadece
gece aydınlatıyor gündüz karanlık duvarlarımı
kapı açık kapatınca çarpıyor rüzgar suratıma
siyaha boyalı ellerin
terli, nemli, yumuşak
dokundukça vücuduma
sırıtıyorum yersiz
gülüyorum bana gülmeyen korkusuzluklarına
bana ise korkuların kalıyor
kibirin, açlığın
bana kalanlarlı yakıyorum
ısınmaya ihtiyacım olunca,
gün ağırınca,
mecbur kalınca..

11 Ocak 2009 Pazar

she-was-a bigbig-girl

şu mekana ne zaman girsek
hep üst katta onu görcekmişim gibi geliyo
tribe giriyorum hafiften
aslında o orda yok
işide bırakmış heralde
az otobüste filan dinlemedim
shy'ı
hani hesapta bende gitcem de masada oturcam
o bana göz filan kırpıcak
lan buna yakın şeylerde oluyodu aslında
nerden bilirdim el ele fotolarını koyucağını
ben çevrimdışı saklanırken avatarına
sanal alem garip vesselam
şimdi msn filan olmasa ben yine merak içinde yaşıyo olcaktım
ya aldanıyo olcaktım
iyi mi kötü mü bilemedim ama bi gözüm kayıyo yinede oturuken
masada merdivene filan çıkan o'mu acaba diye.

9 Ocak 2009 Cuma

breh

bazı zamanlar
fena patlamalar oluyo bende düşünsel ve görsel tabanlı
sonra ertesi gün uyanıorum lan diyorum
o benmiydim sahiden
artık hep öyle davranıyım diyorum olmuyo
olmadıkça da moralim bozuluyo tam herşeyi unutrken
tekrar hatırlatıyo kendini ama
benden geçmiş artık
hani böyle kışın çok kar yağsın diye beklemek gibi
arada iki lapa lapa yağıyo sonra güneş açıyo
kar topluyo olm kesin tatil olcak okullar diyosun
sağ gösterip sol vuruyo
ne tatil var ne kar ne de bi önceki gün ki patlamalar

hmf

haftalık dergi takip ederdim ben
sonra satanist dediler
bi gün eve geldim dergiler
bodrum katına inmişler
kedi mi kesicekler dedim
odada yer kalmamıştı dedi
halbüki baya bi yer vardı
iki dergi ne var at yatağın altına dursun
orda hiç muzır neşiryat saklamadım ben mesela
ama o dergilerde kimine göre öyleydi heralde
sonra ortalık yatıştı
süper kağıda a4 oldu dergi(öyle bişey işte)
topu topu iki ay devam etti
yazılı görsel medya, sağol!
haftalık okur yazarlığımın içine ettiniz.

aaba

uyumsuz tenler
somurtup gerilirler
(ama)
ben düzenden ne anladıysam
hepsi cesur gibiler

ödül

en iyi yardımcı erkek oyuncu

su(s)

bardağın dolu tarafına bakmaktan
boş olanı göremez oldum.
azaldıkça içindeki su
yalanlarla oyalanıyorum.

8 Ocak 2009 Perşembe

ayrıydı hayatlarımız
okul kitaplarında bile
coğrafyam iyi değildi benim
tarih bilgim kadar
ne gezginin olabildim
ne kimyana karıştım
haftasonuydun sen bende
bense senin çarşamba akşamın
öylesine yorgun
öylesine sıkıcı
öylesine ardındaydım

7 Ocak 2009 Çarşamba

"Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler."

evet nazım hikmet'ten. ve içinde insancıl birşeyler kalan herkesten. 'büyük'ler kendilerini
o kadar kaptırmış ki
büyüklük oyunlarına. çocukları düşünen yok. siz daha dökün kan; din adına, sermaye adına,
toprak adına, çıkar adına
dünyada tek bir saf çocuk bırakmayana kadar dökün kan. savaş boyalarınızı akıtamaz
bi avuç gözyaşı nasıl olsa.
oturun rahat koltuğunuzda ve rahatlığınızın acısını çıkartın suçu olmayan insanlardan.
bir uygarlık kurduk sonunda topraktan. hani ademoğlu gelmişti ya ordan. borcumuz var.
onu ödüyoruz anladım tamam.
ama daha kaç kurban vereceksiniz sapkın inançlarınıza. ötekilerin olmayacağı bir dünya..
ötekilerin olmayacağı.
.

6 Ocak 2009 Salı

kom

saat, öğlen olmuş 2 de kalkmanın fenalığı içinde öle kalakaldım. kahvaltı adına makinada ısıttığım tostuda fazla ısıtmışım yanık kokusuyla irkildim. gün için yapacak çok şey yoktu aslında. her zamanki gibi hayata bağlanma kayanağının "power" düğmesine tıkladım. beynim radyasyonla dolarken seni hatırladım. ne biçim zaman geçrmiştik lan seninle. hani böyle aralıklı aralıklı. aslında ortada olan pek bişeyde yoktu. ama bağlılık vardı hani. sen gidene kadarda öyle sürdü. genelde sevincimi kıskançlık üzerinden nefrete dönüştüren bi insandım. aklımdan bunlar geçerken farketmeden emeseni açtım. ne gelen mail vardı ne de giden. zaten son zamanlarda gelen maillerin çoğunluğu forward ya da spam maillerdi. sana hiç mail yazmamıştım o geldi aklıma. acaba beklemişmiydin benden ? hani bi pazar sabahı böyle açıpta bilgisayarı "ah bana mail atmış canım" demişmiydin ? hiç sanmıorum. hem sen bana canım demezdin. desen desen odun filan derdin. niye bilmiorum. bazen dilimizde sürçerdi konuşurken beraber. araya yabancı diilerde şeyler katardık. sonra sen bana şarkı söylerdin. bende eşlik ederdim ama senin sesimi bastırmana özen gösterirdim. sesim kötüydü. ama düetimiz girince kulağıma çok güzel geliyordu. detonelerimi kapatıyordun sen. hem sesimde ki hem hayatımda ki. ilk tanıştığımız günler ne kadar acemiydik birbirimize. sabahladık sonra senle şarkılar eşliğinde beraber hiç görmediğim filmler izledik. ama seni benden alan beynimdeki radyasyondu aslında. zehirleniyordum sana baktıkça. şarkılardn alıntı bile yaptım sana bak: 'gözlerim bozuldu bak ne yaptın bana'.. bunları düşünürken hata verdin işte sen. istemeden de olsa. format attım duygularıma.

4 Ocak 2009 Pazar

şifa, pazar, sıkıntı

hastalık arifesi bi garip oluyo. zaten bütün gün evdesin halin yok filan bi de üstüne hastalık. yatalak konuma geldim resmen.
bizim evde pazar günleri balık günü bide. bende balığı hiç sevmem genelde bunu üşengeçliğime verselerde tat olarak beni tatmin eden bir hede değil kendisi. ama diğer deniz ürünlerinin bende ayrı yeri vardır. midye dolma olsun-kendisi yüzünden 1 hafta karın ağrısı bile çektim- kalamar olsun o olsun bu olsun hoştur hepsi ayrı ayrı. ama işte gel gelelim balık. yok olmuyo ya. eskiden pazar günleri pazartesiden önceki gün olduğu için sıkıcı geçer ya benim içinde pazar futbol programlarıyla özdeşleşmişti. sonunda nefret ettim bende futbolla ilgilenmiosam tek nedeni budur. parlimen sinema kulübü vardı halbüki ne güzel niye kaldırdılar hem geç yatma bahanesiydi o. tüm ev toplanıp film izlioduk ne güzel sonra yerini diziler aldı o büyüde kayboldu.bi ara şahane pazar mı ne vardı sanırım pazar günü griliğini siyaha çeviren başka bi program. televizyondan böyle soğudum ben pazarlar sayesinde. şimdi ise özellikle okul sonrası gün kavramı kaybolduğu zamanlar dışında kalan zamanda pazar gününü boka çeviren etken balık. illa bişey bulucam zaten o boşluğu dolduruyo bi yerde. küçükken balık yağı hapları vardı bide onları yutardım devamlı istemeden. acaba ordan kalma bişey mi diorum bu balık karşıtlığı.
hem kim ayıklıcak o kadar kılçığı?

3 Ocak 2009 Cumartesi

durağan bir gece yarısı
sözcükler dökülürken dilsiz ağızlardan
uyanık bir ten göz kolluyor perdelerin ardından
ışığı yansıyor ayın
ve bitmiş tükenmiş şarkıları
gece tenhalarının
kırmızı dokunuşuları gibi şarabın
yıllanmış ve beklemiş dudakları
hissediyor yavaşça dünden kalanları.
toprak göğü kucaklarcasına
açılırken kollarıyla
tadını kaybediyor

perdeleri aralıyor ten dünyaya
gözleri kısık
ve sözleri senin gibi
ne bi' yanım ne de his, sıcak

bırakıp gitmek demiştin
ya;
bırakıp gitmekti en çok seni hatırlatacak..

1 Ocak 2009 Perşembe

iki kere bin dokuz

aras sırasını savmış eh madem yazalım bizde bi mektup 2009'a..

sevgili 2009,
2008 gibi dünya genel statüsü açısından boktan bir şekilde gelmiş olsan bile; ilk geldiğinin gecesi itibariyle neşe ve sevinç getirdin evimize. ben daha önceki yıllarda da çok ümitliydim şimdi senden de ümitliyim. o kadar ki kendimi daha bi dinç ve pek tabii fiziksel yaşıma oranla genç hissediyorum. niye diye sorarsan ben hep tek rakamları filan sevdim şindi senin sonunda 9 tek hem
hem bi kedidir tutturduk ya kedi dediğin 9 canlı tam bana göre. ikibin9 senden kalpsel durumlar hakkında ümitlimiyim bak işte orasını bilmiorum. hani olsada olur olmasa da olura döndü artık iş. yaklaşık ilk 3 aylık ömründe güzel şeyler olursa eğer senle iyi anlaşıcaz bence yok aynı tas aynı hamamsa ben sana sonuna kadar güvenimi kaybetmiycem. bu mektubu biliyorum çok daha büyüdüğünde okuyacaksın. o zaman duygulanmanı vay be neler yazmışlar bana demeni beklemiyorum. muhtemelen aynı konumda olan sana mektup yazan kişiler olacaktır. ulan herkes senden bişey bekliyo bence 9 olmanın değerini atlama. küçüklerini sev büyüklerini say. herkesi de sayma. adam olanı say. kucak dolusu sevgiler sana. dünyaya mutluluk ver biraz. paylaşalım. öptüm 9.
kimi mimliyim ben şindi okuyup etkilenen varsa yazsın :) bana bi haber verse olur.