30 Eylül 2008 Salı

ihanet

ihanetin boyutlarını sen gidince anladım
ne berlin duvarı gibiydi ne de israilin duvarı
ihanetin boyutlarını sen gidince anladım
ne world wide web gibiydi ne de boşa sarmış bir teyp
ihanetin boyutlarını sen gidince anladım
boyumu aşmış çığlıklarım gibiydi
onları çok derinlerde sakladım
ihanetin boyutlarını sen gidince anladım
sağa sola saldırdım kırdım döktüm
pişman olmadım, şişmanladım
ihanetin boyutlarını sen gidince anladım
ayakkabı numaram kırküç
boyum 1.82ydi
ihanetin boyutlarını sen gidince anladım
anladım inandım
sonra inançsızlaştım

29 Eylül 2008 Pazartesi

kişisel oda manifestosu

odamı topladığım şu günde çok önemli geçmiş cümleleri geldi aklıma. hani ufaklıktan beri olan aynı günler bir anne baskısı filan tepede. bu oda niye dağınık vs. vs.
herkesin kabul ettiği bir gerçek olduğuna inanıyorum bunun o da şu ki ; odalar kendilerine özgüdür insanların hani evi olabilenler ya da şöyle diyelim evinde kendine ait odası bulunabilenler için ufaklıktan başlayarak sahip olma içgüdüsü geliştirdiğiniz ilk yerdir odalar. kendisine ait bir düzeni olmalıdır ki odanın oraya benim diyebilin. işin garibi hani çocukken sahip olunan hayali arkadaşlar gibi odaların bu kişiye özel hayali mutluluk sınırlarıda yaş geçtikçe anlamını yitirmekte. şimdinin yeni neslinin yada şöyle diyelim orta yaş gençlik neslinin yakın zaman içinde özellikle çoluk çocuk arasına karıştıktan sonra bu özelliğini yitireceğini düşünmekteyim. bu da daha sonraları kontrol edilmez hayal kırıklıklarıyla doğru orantılı olsa gerek bir sonraki kuşağa kötü şekilde yansıyor.
odalara özgünlük gerek ebeveyn diktasından kurtulmaları gerek. dağınıklığın düzeni vardır mesela. ve bu düzen kişinin kendisinden ileri gelir. dağınık olmak kötü birşey değildir. kaos olmayan bir yerde düzen olmaz. iki kavram birbirini tetikler. varsın üçüncü tekil şahıslar şahsi odaların dağınıklıklarından "lan benim odam ne kadar düzgünmüş şunun odasının haline bak hele" diye varsayım çıkarsınlar. eğer şu anda ebeveyn adaylarını buna inandırabilrsek gelecekti nesli bir nebze olsun ferahlığa ulaştırabiliriz diye düşünüyorum. kendilerinin olan birşeyleri olması, kapılarını kitleyebilecekleri bir odaları olması için.
odalar özgürdür. odalar kişiliklidir.
ve en önemlisi odalar
dağınıktır, dağınık kalacaktır.



benimde gözüme batmıyo diil aslında şu raflarıda düzenliyim biraz ya

28 Eylül 2008 Pazar

u-mutlu

sonbahar ortası-kış ne güzel başladı
karası bile geçebilir bence böyleyken sorun yok.

27 Eylül 2008 Cumartesi

zmir

bozuk hoparlörlerimle uğraşırken aklıma geldi geçen senelerde uzay 2 çok önemli bir şarkıydı bünyede. hani öyle çıkıp izmire yerleşme gruba orda devam etme filan. gelişen izmir punk camiası-sonra anladıkki yalanmış istanbul gibi- oraya yerleşme kordon ıslak çimlerde birini bekleme endişesi filan. ancak daha beteri arkadaşlarımın çoğu bu izmiri görüyim fantazisini çoktan yaşayıp bitirmiş kişiler oldu. bi ben gidemedim. boy boy çekilen fotoğraflar var mesela myspacede filan viva izmir edalarıyla. ha ben kıskanmadım mı evet evet kıskandım. yalnız bu yaştan sonra izmire gitsem mesela izmiri nasıl algılarım bilemiyorum. hani içerde 19 yaşındayım ama fiziksel görüntü 24 olunca-içim mi 19 hadi lan ordan- nasıl bir görüntü elde ediceğimi bilemiyorum mesela. hani hayal kırıklığımı olur, aman işte geldik mi ne biliyim ben. ama gitcem valla gitcem. 2 senedir ankarayada gitcem güyaa bekleyenler bile artık gelirsin tabi lere vurdular benden ümidi kestiler. pendik il sınırlarını boykot ediyorum. ışınlanma çıkarsa şu parçacık çarptırma deneyinden ne kadar sevincem anlatamam. ha o zamanda büyük karışıklık olabilir tabi. ne biliyim blog yazmanın bile bi anlamı kalmıycak düşünsenize pat diye izmirdesin pat diye diyarbakır, beijing, moskova, berlin.. aman diyim. belki böyle daha iyi nasıl olsa gitmek için çok zamanım var nerden baksan 10 sene sonra gider otururm kesin kordonda ıslak çimlerde.

24 Eylül 2008 Çarşamba

hast

bugün otobüse bindim tamammı
yanımda bi adam hasta belli
e işe gittim orda bi adam e o da hasta
evdede bi hastalık havası
dışarsı hasta her yer hasta
noluo lan ?
şimdi ben biliyorum otomatik hasta olcam bi şekilde
daha başlmaadı ama başlar
önce geç yatmalara vurcam bunu ama öle diil aslında
sonra aa geçen dışardaydım üşüdüm her al dicem
ama o da diil.
hastalık bulaşmaya görsün
açık kapı gibiyiz mübarek
gece bare pencereyi açıyımda öle yatıyım temiz hava girsin.
hasta olursam eğer
bilin ki
açık pencere yüzünden

kararsız

hava açtı.
3 gün önce mi ne hani bozsun yazmıştım.
dinleyip bozduydu.
şimdi niye açtı bu meret.
karartı istiorum biraz. içimiz bulansın sonra tekrar açılsın. ya da belli günlerde açsın evet.
ama kış yaşamak istiyorum biraz.
gerçi üşütüyo artık geceleri
ve bu güzel birşey.
ısınabilenler için...


ısınabilenler dedim ya acaba kapamasa mı ya..

22 Eylül 2008 Pazartesi

ıca

acı garip bişey.
zamanında tatmaya çok elverişli bi ruh haline sahip olduğumdan gerek; hayatın anlamı haline bile getirmiştim. acı besler aslında dingin bi ruhu. karşılık beklemez acı ama siz vermeye isteklisinizdir. paramparça kalırsınız bişeyler verdikçe de. acı çünkü mutluluktan mesela daha yoğundur. aynı bi yerini kesmek gibi. yaranın acısını hissedersin. ama yaradan öncesi hissiyatın sınırlıdır.bu da belli dönemlerde acıyı en yoğun hissedilen his olduğundan tahtına oturtuyo bence.
sonra acıların kralları* doluyo etrafa bi sürü. ve onların hiç bi zaman olamayacak kraliçeleri. sebep mi ?
acı bencildir çünkü.
yalnızlık gibi acı paylaşılsa da hep bencildir.



*evet evet kesmeşeker

şlvr

saçma sapan bi bilbord reklamı gördüm bugün. "jean amerikanın şalvarı"ymış. peki bunu anladımda jean karşıtı bi reklamsa bu şalvara bok atmak ne ola ki?. hayır yani bizim kozmopolit neo-entel hiper-dantel gençliğimiz "vay aq jean şalvarla özdeşimiş giymiyim ben bunu bare" filan mı dicek. bu ne perhiz ne laha turşusu kardeşim. reklamın metin yazarına şalvar giydiresim geldi öyle böyle değil.

kot-a

ya hayata kota koyma olsa ya böyle ne biliyim
isteyince kaldırılabilen.
gerçi çoğu insanın beklediğinden böyle bişeyi eminim.
seneye yurt dışından ithal edicem.
beni bekleyin.

21 Eylül 2008 Pazar

böc

duvar balıkları-kuzenin verdiği ismiyle-
garip yaratıklar
geceleri dolanıyolar mesela duvarlarda filan
bayada hızlılar.
eskiden baya büyük bi böcek fobim vardı. tatilde filan kaçıcak delik arardım. sonra aldığmız havayı yaşadığmız sistemi kavradım geçti.
geçti derken ;
evet kanatlı olanlar sıkıntılı baya hala.
ne biliyim bi de yapışanları vardı dimi bak şimdi hatırladım.

çinmasajı

konunun başlığı masaj ama siz o'na aldırmayın pek.
şindi nerden başlasam ki. tee evel zaman içinde ben odamın duvarlarıyla başbaşayken bi mail geldiğini belirtti çevrimiçi msn' im. baktım o zamanın büyük çabalarıyla girdiğim bi siteden birisi. hemen hop açarsın bakarsın. öyle bi tanışma oldu işte. ama sonra bizim sokağın başında görcemi söleseler inanmazdım yani. hemde bi yada 2 on saat içinde. öyle başladı. sonra;
evden çıkmaya üşenen bi adamın kalkıp ta sakarya dolaylarına gitmesi, hiç uğranmamış pefhemin-ki eskiden hiç sevmezdim mevzu bahis yeri sonradan başladı tutukluğum sebebide kendidir efendim :) - yolları, pendik akşamları, yiğiti görmeye gitmeler hemde görüceğimizi bilmeden sırf o na özgü geciktirmeler yaşamamız, izmire taşınıp mutlu mutlu yaşama hayalleri, öyle bomboş geçen günlerin anlam bulması, bi an süren bazen hiç kimsenin önemsemeyeceği şeylerden bir günün anlam ve önemini belirtmek, fotoğrafçı yönümü keşfetmek, saymakla bitmemek:)
zaman geçtikçe sıkılıyo insan ya hani yaşadığı yerden oturduğu sandalyeden, gaztelerden, duvarlardan, müziklerden, işte sıkıntımı alan yegane varlıktır kendisi. böyle de biline :)
ha bide yazı yazsın die neler yaptığmı bilseniz sevgili okur. şindi en birinci benim diyor ama başarılı bir mellönün arkasında haku vardır:))
velhasıl demek istedğim ; çin masajı bilmem kaç milyon çinli biliyo olsa bile ve hatta dünyaya yayılsa reiki, yoga ve tüm spritüel ayinlerden bile popüler olsa bile kendisinindir. iki şekerli çay gibi, tüm hayalleri, şarkıları, sözleri, heycanları, duyguları gibi kendisinindir.
ve kendisi en birincidir:)

19 Eylül 2008 Cuma

film

bugün ilk kez çok karakteristik geldi yurdum insanın suretleri. hani tam filmlik anladın mı. böyle otobüse bi kamera koysak mesela fena film olur. zaten yavaş ilerliyo herşey mesela;
" adam iştekini gününü anlatırken cam kenarında oturan adamın tam karşındaki hatunu kesme çabası hatunun telefonla oynaması. sonra 2 küsür bin ytlnin zamlı hakkını veren şöförler mesela. birden hızla giderken frene basar adam istemeden önkoltuktaki teyzeye çarpar. kız güler. adam güler. şöför vurdumduymaz. diğer adam hala anlatmaktadır işteki gününü. sonra otobüs durağa gelir. kız iner. adam inmek isterde cesaret edemez. otobüs gider. adam yarın olsun diye bekler. ama kız o otobüse binme nedenini o gün kaybetmiştir.

son

"

el vapurador

hey hey hey(x4)
çek o ellerini ellerinin üzerinden
o eller benim değilmiydi
yoksa kırılgan bileğinmiydi
sadece
vapurun kenarına yaslanmışken sen
üstüne yeltenen

pi

pi sayısı tadında giden bi hayata sahibim.
üzerine tez bile yazılır.
hani lise tezleri gibi
bitirme ödevide değil de
daha çok
kompozisyon gibi
giriş, gelişme, sonuç.
pi sayısı nerde derseniz eğer
her birine virgüllü küsüratlar eklemeniz yeter.

sahi onların adı nydi ya

olsadayesek

iş bu yazı istek dahilindedir..
şimdi inceden hayalkırıklıkları yaşar her insan. ha bazen ince olamayacak kadar çok olur ki konu içi gözükse de şu anda dışı. ufak tefek kırılmışlıklarım oldu benim mesela. ama çoğu zaman içimi boşlukla kaplıycak kadar bişey olmadı. neyse efendim vakt-i zamanında haylicene bir grubumuz vardı çalar sölerdik. baya da ciddiye aldık filan her gruba nasip olmayacak derecede prova parası dağıttık çeşitli ilçelerde çeşitli stüdyolara. gel gelelim bir vakit sonra cebe fena yansımaya başladı bu durum. sonra hayal kurduk baya baya işte bi ev alırız stüdyo yaparız içine üç beş yatak atar orda kalırız. millet isteyince gelir gider. fasa fiso tabi.zaten her grup ismi ve logosuna sahip grup elemanı bu hayali kurmuştur heralde. olmayacak duruma olsada yesek demekten hoşlanıyo bazen insan evet ama bizde o hesaptık biraz. ha ben aslında olmayacağını biliodum dersem yedirirmiyim ? sanmıorum.

16 Eylül 2008 Salı

bozsun

iki gündür bi çılgınlık hali var bu bünyede
zamanı toparlıyamıyorum pek
içimden birşeyler geçiyo onuda yapasım olmuyo sonra
dün bunu sıcaklara vurmuştum
mesala(mesela mı yoksa)
bugün neye vurcam bilmiyorum
eskiden tüm gün müzik dinler
oyun oynar zaman geçirirdim
şimdi kesmiyo bunlar mesela
gitcem de gitcem de
o da olmuo
keşke zamanında kalıbımı kırıp gitseydim
o kadarda gaza gelmiştik
neyse işte
havalar bozarda kendime gelirim belki
bozsun evet bozsun
hepten bozsun
anca o zaman toparlanabiliyorum

15 Eylül 2008 Pazartesi

öeh

ne sıkıcı bi günmüş bu böyle be
yeter artık kış gelsin.

14 Eylül 2008 Pazar

kap-lumba


içi bir dışı bir insan olmak nedir bilir misin kaplumbağa ?
nedir söyleceklerini-bileceklerini düşünmeden söyleyebilmek karşındakine
nedir saklayabilmek gözlerini karşındakiler anlamasa bile seni
nedir var olmak elinde tek seçeneğin varken ;
ki o seçenek sana türlü oyunlarla hoşçakal derken.
nedir geceleri gökyüzünden bulutları silebilmek
ayın o'na parlamasını sağlayabilmek için.
koşmak nedir bilirmisin kaplumbağa ?
tüm insanlar koşarlarken tek bir amaca
olabildiğince geriye koşmak
takılmadan ayakların kaldırımlara
ve her kaldırımda bilerek onun ayaklarının ters yöne gittiğini..
saklanamamak nedir bilir misin kaplumbağa ?
taşıyamamak yanında evini
ısınamamak bir daha kimsenin yanında
dokunamamak bir evin duvar kağıtlarına
kısa yaşamak nedir bilir misin kaplumbağa ?
o nu yeniden görmeden yok olmak
ya da
yok olmak onu yeniden görmeden..

13 Eylül 2008 Cumartesi

karga

gün itibariyle yeni yeni açılımlara girmiş bulunmaktayım dikkatinize sunulur. ancak bişey farkettim ki üsteleyen insanlar kesinlikle sıkmaktadırlar. ha bunu bende yaptım. hani besle kargayı oysun gözünü varya o aslında gerçek. beslenen karga gözü oymaya niyetlidir efendim. niye diycek olursanız önce beslersniz yem vermenize alışır sonra ki göz oyma kısmı ise tamamen intikam amaçlıdır. ancak kargaya görünce mesela 'höt' deseniz size kıl olur da bişe y yapmaz yada mesafeli takılır ' aa ne şirin şeysin sen böle(!)" diyip topuklarsınız o zamanda siz onun için yoldan geçen iyi insan oluverirsiniz şayet sizi tanımaz. tanısa gözünüzü bırakın gözünü oyabilceği garantisi bile verebilirim. ha tüm insanlık karga misalimidir derseniz tümden olmasada alıyım alıyım mantığıyla yetişmiş yeni nesil(ki içinde bok atsakta bizde bulunmaktayız efendim) göz oyma kısmını zevkle yerine getirecektir. yeni açılımdan kastım göz oymaya niyetli oyma ihtimali yüksek yada yemledikten sonra sizin arkanızdan diğer kargalara ne boktan yem verdiğinizi anlatan kargalardan uzak durmaya bi nebze yakınlaşmaktır. açılımlar etrafın "kolla .ötü" pratiğinde olduğu bir ortamda sınırlı kalmaktadır. umut ederim düzen bir gün değişir. kargaları kötülleştiren insanoğlu bir gün komünal yaşamlarından örnek alırda bizde benimkinin gibi veya yüz katı iyi şekilde yazılmış "çemkirme" amaçlı bol sanatçı soslu bu tip blog paragraflarından kurtuluruz. o güne kadar yoldaşlar; yeni açılımlara devam.

11 Eylül 2008 Perşembe

iki

bugünü özetleyen iki kelime var aslında;
sen geçerken gözümün önünden
tüm insanların arasında
ve ben sevgiyi
yorumlamaya çalışırken
ağzımdan dökülemeyen o iki kelime
ki kelimeler oyun oynasın bize
biri senle biri benle

5 Eylül 2008 Cuma

gönderilen ve gönderilemeyen mesajlar

dün akşamdan beri süren bezirgan saltanatım çekingen tavırlarıyla hepinizi selamlar. selamlarken de iletir bu adamın yazması gerek satırlar atması gereken mesajlar var diye. bilirim. bilirim fakat cep telefonu icat edildiğinden insnalar messenger sobetlerine daldığından bu yana olumlu gelişmeler kaydetmelerine rağmen şahsı muhterem ben kişisi zerre ders almamıştır bu rahatlıktan. diyceğim o ki zor ve yoğun kalp çarpıntılı yazdığım mesajı zar zor ilet dedikten sonra bile moderen hayatın gazabına uğramam aslında ders almayışımın haklı bi göstergesi olabilir. ki bu zat-ı muhterem kadıköy dönüşünde yağan yağmuru durduracak; emek sinemasına yakın herhangi bir yerde seçilen on yüz bin pipetten patlak olanı seçebilcek kadar şansı yağver giden bir kişidir. sorunda esasen burdan kaynaklanmaktır belkide. gözünü sevidğimin aveası saçma sapan mesajları saniyesinde yollarken şu günlerime yön vericek içimi kıpraştırabilcek mesajı ısrarla yollamamaktadır efendim. iki denemede sonuç vermemiştir bu duruma. şindi ben kendi çektiğim patlak pet şişelere mi yansam yoksa muhterem cep telfonu hat sahibine mi çatsam(yazdıktan sonra farkettim ki evet o da benim) ne'apsam bilemedim.